
Sevgili Dostum;
Maddenin manaya, bedenin ruha, biçimin içeriğe bu denli tercih edildiği başka bir dönem yaşanmış mıdır acaba? Tanrının sadece inanlara bahşettiği ve onu diğer bütün yaratılmışlardan ayıran düşünebilme, kendi bilincinin farkında olabilme ve hareketlerini, davranışlarını, eylemlerini buna göre düzenleme kabiliyetini kullanmamak için insanlar neden bu kadar çaba harcamakta? İnsanlar düşünmüyor değerli dostum ve bu bana acı veriyor. Annesi tarafından önüne hangi yemek konulursa konulsun yiyen çocuklar gibi kendilerine ne sunulursa onunla yetiniyorlar ve bir başka hayatın, bir başka yaşam tarzının gerçekleşemeyeceğini düşünüyorlar.
İman nedir değerli dostum? Katıksız bir güvenden başka nedir? İnandığını yaşamaktan, yaşadığını inancına göre tayin etmekten başka nedir? Okuyorum, kitaplar deviriyorum bazı zamanlar oluyor altında kalıyorum. Sayfaların arasında sıkışıp kaldığım da oluyor, bir harf olup kelimelerin arasına sokulduğum da. Değerli dostum, hakikati arıyoruz, bir vasıta olarak kitapları kullanıyoruz fakat senin de dikkatini çekmiyor ki onca kitabı devirip de aradığın hakikat dış dünyadan ne kadar bağımsız. Bu çelişki bana katlanılmaz düşünce sancıları yaşatıyor.
Bana bir uyarı da bulunuyorsun. Aslında uyarını sen yazmadan önce de pek çok kez düşündüm, üzerine çok günler kafa yordum fakat bu dengeyi sağlamak, bu iki kıyı arasına bir köprü kurmak çok zor sevgili dostum. Bazı zamanlar ütopyacı görüşlere kapıldığımı ve bu durumdan kendimi kurtarmam gerektiğini telkin ediyorsun. Haklısın. Fakat bu dünyaya yabancı olan, kalbi bir çiçeğin incecik bir dalı kadar hassas olan insanlar için bundan bir kurtuluş yok. Eğer hayalimde, düş dünyamda, rüyalarımda kaçıp sığınacağım bir dünya kurmazsam hayat beni dişlerinin arasına alıp acımasızca öğütecek. Yahut hassa kalbim dayanamayarak beni yarı yolda bırakacak. Bir keresinde bana bu dünya bir şişe, bizse o şişenin içerisinde hapsolmuş sinekleriz demiştin. Her kanat çırpışımızda, dışarı çıkabilmek, nefes alabilmek ve özgürce uçabilmek için camdan duvara küçük bedenimizi her vuruşumuzda biraz daha sert düşüyoruz en dibe. Haklısın sevgili dostum, ne bu mücadeleyi bırakmak ne de özgürlüğe kavuşmak bizim elimizde. Bizim elimizde olan ve bizden hiçbir zaman alamayacakları silahımız ise denemek. Kaybetsek de, dibe vursak da her defasında yeniden doğrulmak ve tekrar denemek. Ne geçmişe takılıp kalmak ne de geleceğin hayal dünyasında yaşamak, sadece ân içre olmak. Belki de bütün mesele bu. Mücadelen daim olsun, sevgili dostum.
M. Abdullah Önder